Dünyanın en önemli sorunlarından birini küresel ısınma ve iklim değişikliği oluşturuyor. Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre çölleşme ve kuraklık dünyadaki 4 milyar hektardan fazla alanı ve Türkiye’nin de içinde yeraldığı 110 ülkede yaşayan 1 milyar 200 milyon insanın hayatını doğrudan tehdit ediyor. Bu tehdide karşı, iklim değişikliği etkilerinin hızlanmasına yol açan sera gazı salınımları etkisinin azaltılması bireysel ve kurumsal duyarlılığı ve çabayı gerektiriyor. Hangi faaliyetlerin karbondioksit salınımında ne kadar paya sahip bakıldığında yüzde 36’lık oranla taşıma ve ulaşım başı çekiyor, evlerimizde tükettiğimiz elektrik ve doğalgaz gibi enerji çeşitlerinin kullanılmasından açığa çıkan CO2 miktarı yüzde 30 ile ikinci sırada, endüstri yüzde 21 ve son olarak da tarım yüzde 13'lük paya sahip. Çevre dostu araçlar kullanmaktan, enerji denetimleriyle verimli tüketimi olanlar, atık kağıtları değerlendirerek gerikullanım sağlamak, yapılarında çevreye zarar vermeyen malzeme kullanmaya varana dek faaliyetleri kapsamında çevreci tercihler yapan firmalar, gerekli kriterleri ve projeleri sağladıklarında, zamanla “karbonnötr” sıfatına ulaşmaları mümkündür. Bu unvana sahip firmalar ise rakiplerinin karşısında avantaj elde ediyorlar. Nedeniyse; karbon salınımı konusunda hassas firmalar, çalışacakları firmayı seçerken, aynı hassasiyete ve emisyon indirgeme politikasına sahip firmaları, kurumları tercih ediyorlar. Bu konu ticari bir zincir oluşturup en alt sözleşeme ve basamaklara kadar emisyon envanterleri ve indirgeme politikalarına doğru hep birlikte hareket etme sürecini getiriyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı iklim değişikliği birimi ise bu yıl ilk kez ağırlıklı enerji üreten yaklaşık 3,000 tesisten emisyon izleme planları istiyor. Önümüzdeki sene ise aynı firmalar emisyon envanterlerini doğrulanmış bir şekilde Bakanlığa sunmaya hazırlanıyorlar. Bu sürecin akabinde zincirleme bir şekilde tüm sektörleri bir şekilde karbon piyasası etkileyecek.   Türkiye’de Avrupa Birliği mevzuatıyla benzer olarak Sera Gazları Yönetmeliği yayınlandı. Ama tek farkı şimdilik sadece mevcut durumu resimlemeyi amaçlayan envanterler olması.Yakın gelecekteki bu alanda gelebilecek politikaların emisyon indirgeme ve emisyon vergisi şeklinde uygulamalar gerçekleşebilir. Karbon alanında bir borsa oluşabilir ülkemizde mesela. Bu da şimdiden karbondioksit salınımını azaltma çalışmalarına başlayan firmalar için avantaj sağlayacaktır.   “KORBNÖTR” UNVANINI KAZANMANMAK AVANTAJ SAĞLIYOR Dolayısıyla, günümüzde karbon emisyonunu azaltmak ve karbonnötr sıfatını kazanmak firmayı pazarlamakta en büyük avantaj haline geldi. Hatta bu konu artık firmaların satınalma birimlerinin de önemli bir fonksiyonu haline gelmiş bulunmaktadır. Peki bu sıfat nasıl kazanılıyor? Bir firmanın, şirketin, kurumun ya da fabrikanın karbonötr unvanını elde etmesi içinin öncelikle varolan durumunun ölçülmesi, analiz edilmesi gerekiyor. Sonrasında ise bu ölçümlerin bir envanter çalışamsına tabii tutulması gerekmekteir. Bu alanda küresel ölçekte faaliyet gösteren SGS, Türkiye’de de hizmet veriyor. SGS Çevre Bölümü Müdürü Arzu Sue Durukan, “Karbonötr özelliğini elde etmek bir yolculuk. Hangi alanda faaliyet gösteriyorsanız o alanda kullandığınız asli enerji ve yakıt seçiminden, izolasyona ve aydınlatmaya varana dek çevreyi kirletme potansiyeli olan her şey baz alınıyor. Örneğin bir lojistik firmasını söz konusu ise kullandığı araçlar, harcadığı yakıt, ofis ve depo alanlarındaki aydınlatma sistemi söz konusudur.” diyor. Avrupa Birliği (AB) mevzuatı kapsamında bir emisyon pazarı oluştuğunu söyleyen Durukan, “Emisyonunu azaltan firma, uluslararası ölçekte tercih ediliyor. Avrupa’da yasal düzenlemeler kapsamında bir emisyon pazarı mevcut. Türkiye’nin stratejisi de önemli ancak birçok ülke emisyona bağlı olarak devlete karbondioksit tonajı bazında vergi ödüyor.” diyor. Şimdiden durumunu analiz ettiren ve emisyon bazında envanter çalışmaları yapan firmalar bunu pazarlamada enstrüman olarak kullanabilirler. Örneğin; SGS ile bu çalışmaları yapan dünyanın önde gelen lojistik şirketlerinden TNT ve UPS ‘karbonnötr’ sıfatını kazanmış durumda. Konusuna vakıf bir uzman ile çok fazla yatırım yapmadan lojistik firmaların emisyonlarını % 15 e kadar indirim sağlayabildikleri sektörde bilinmektedir.   YAKIN GELECEKTE EMİSYON BAZINDA VERGİ UYGULANABİLİR Arzu Durukan, şöyle devam ediyor: “Türkiye’de Avrupa Birliği mevzuatıyla benzer olarak Sera Gazları Yönetmeliği yayınlandı. Ama tek farkı şimdilik sadece mevcut durumu resimlemeyi amaçlayan envanterler olması. Yakın gelecekteki bu alanda gelebilecek politikaların emisyon indirgeme ve emisyon vergisi şeklinde uygulamalar gerçekleşebilir. Karbon alanında bir borsa oluşabilir ülkemizde mesela. Bu da şimdiden karbondioksit salınımını azaltma çalışmalarına başlayan firmalar için avantaj sağlayacaktır. Şimdiden durumunu analiz ettiren ve emisyon bazında envanter çalışmaları yapan firmalar bunu pazarlamada enstrüman olarak kullanabilirler. Örneğin; SGS ile bu çalışmaları yapan dünyanın önde gelen lojistik şirketlerinden TNT ve UPS ‘karbonnötr’ sıfatını kazanmış durumda. Konusuna vakıf bir uzman ile çok fazla yatırım yapmadan lojistik firmaların emisyonlarını %15 e kadar indirim sağlayabildikleri sektörde bilinmektedir. Firmaların, karbonnötr olma yolunda yaptıkları yolculuğa eşlik eden SGS, bir lojistik firması için bu hizmeti verdiğinde; yakıta, ısıtma yöntemlerine, aydınlatmaya varana kadar ölçüm yapıp bir mevcut durum ortaya çıkarmaktadır. Sonrasında da ortaya bir karne çıkıyor. Karnesini gören firma; uzmanlarımızın sunduğu aksiyonlarla eksiklerini saptıyor ve tamamlama yolunda adımlar atıyorlar. Ayrıca bu tür çalışmaları başlattığı için de rakipleri karşısında bu yeni emisyon piyasasında bir adım da öne geçiyor.   ERKEN DAVRANAN AVANTAJ SAĞLIYOR Türkiye’de henüz emisyonlarla ilgili bir vergi uygulaması yok. Ancak ölçüm süreci başlamış durumdadır. Arzu Durukan, konuyla ilgili şunları söylüyor: “Bakanlığa emisyonları raporlama periyodu 3 ay. Bu kısa sürede firmaların emisyonlarını ölçtürüp bildirmesi zor. Dolayısıyla bu geçiş dönemini değerlendirip erken davranmakta yarar var. Firmalar, bu ölçümleri yaptırarak ileriye yönelik hedeflerini saptamış olurlar. Bu durumu yatırımcılarına, tedarikçilerine, müşterilerine de lanse edebilirler. Örneğin; Borsada işlem gören bir firma ise bunu haber olarak duyurduğunda yatırımcıların da sıcak baktığı bir olaydır. ‘Türkiye’de bir lojistik firmasının emisyon oranlarını kayıt altına alması ve bunu duyurması firmayı bir adım öne taşıyacaktır. Avrupa’da uluslararası ticaret yapan firmalar emisyon oranlarına da bakıyor. Çalıştıkları firmanın emisyon oranının düşük olmasına dikkat ediyorlar. Örneğin bir Avrupalı ihracatçı firma için Türkiye’de emisyon oranını yüzde 5 oranında düşürmüş bir lojistik firması tercih nedeni olabilir.” TÜRKİYE’DE ŞİMDİLİK EMİSYON VERGİSİ VEYA ÜLKE İNDİRGEME POLİTİKASI OLMAMASI AVANTAJ Türkiye’de şimdilik emisyona vergi uygulaması olmamasını firmalar için avantaj olarak değerlendiren Arzu Sue Durukan, “Örneğin bir ülke karbonun tonajını 20 dolardan vergilendiriyorsa, firma ‘devlet bunu 20 dolar yaptıysa ben bu emisyonun riskini bana 25 dolardan hesaplamam gerekir diyerek yola çıkıyor. Bu rakamı tüm sözleşme ve anlaşma süreçlerine dahil ediyor, yani çalıştığı filo şirketlerine, tüm tedarikçi firmalarına yansıtması ve operasyon ve işletmeye ait bu riski dağıtması gerektiğini düşünüyor Bu nedenle Türkiye’de henüz emisyonlarla ilgili bir vergi veya indirgeme politikası olmaması firmalar için bir fırsat. Ortada bir mevzuat var ve yakın bir zamanda buna bağlı olarak ülke politikalarımız olacaktır. Kyoto Protokolü kapsamında tesis bazında emisyon ölçümleriyle ilgili kayıt dönemi başlamış bulunnaktadır. Emisyonun kaynağı üretene aittir ve gelecek ülke politikalarına emisyonları ya vergi yada indirgeme aksiyonları ile karşılaşacaktır.” diyor.   Bakanlığa emisyonları raporlama periyodu 3 ay. Bu kısa sürede firmaların emisyonlarını ölçtürüp bildirmesi zor. Dolayısıyla bu geçiş dönemini değerlendirip erken davranmakta yarar var. Firmalar, bu ölçümleri yaptırarak ileriye yönelik hedeflerini saptamış olurlar. Bu durumu yatırımcılarına, tedarikçilerine, müşterilerine de lanse edebilirler. Örneğin; Borsada işlem gören bir firma ise bunu haber olarak duyurduğunda yatırımcıların da sıcak baktığı bir olaydır. ‘Türkiye’de bir lojistik firmasının emisyon oranlarını kayıt altına alması ve bunu duyurması firmayı bir adım öne taşıyacaktır.   KYOTO PROTOKOLÜ HAKKINDA: Kyoto Protokolü’nün küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik uluslararası tek çerçeve olduğu biliniyor. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi içinde imzalandı. Bu protokolü imzalayan ülkeler,karbon dioksit ve sera etkisine neden olan diğer beş gazın salınımını azaltmaya veya bunu yapamıyorlarsa salınım ticareti yoluyla haklarını arttırmaya söz verdiler. Protokol, ülkelerin atmosfere saldıkları karbon miktarını 1990 yılındaki düzeylere düşürmelerini gerekli kılıyor. 1997'de imzalanan protokol, 2005'te yürürlüğe girdi. Çünkü, protokolün yürürlüğe girebilmesi için, onaylayan ülkeleri 1990'daki emisyonlarının (atmosfere saldıkları karbon miktarının) yeryüzündeki toplam emisyonun yüzde 55'ini bulması gerekiyordu ve bu orana ancak 8 yılın sonunda Rusya'nın katılımıyla ulaşılabildi.

Editör: TE Bilisim